
“İnna kulle şey’in halaknahu bi kader.”
“Hiç şüphesiz, biz her şeyi kader ile yaratık”. (Kamer-
49).

“Ve kullu şey’in fe aluhu fiz zubur.”
“Onların işlemiş oldukları her şey kitaplarda yazılıdır” (Kamer,
52)

“Ve kullu sagirin ve kebirin mustetar.”
“Küçük, büyük her şey satır, satır yazılıdır”. (Kamer, 53)
“Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen
herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir
kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır.
(Hadid- 22)
Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet
etmez.
Kim Allah’a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah,
her şeyi bilendir”. (Tegabün -11)
Bu yük senden çekeceğim naçarım
Senden, Sana sığınır, Senden Sana kaçarım.
“Kul, hayrıyla, şerriyle kadere inanmadıkça, kendine (hayır ve şerden) isabet edecek şeyi atlatamayacağını, (hayır ve
şerden) kaçacak olan şeyi de yakalayamayacağını bilmedikçe
iman etmiş olmaz. (sav) Tirmizi
Belalar hüzünler, yağmur gibi yağıyor
Gönlüm, sabır dallarına yapışmış duruyor
İçimdeki kasâvet, beni her an boğuyor
Ya Râb, gönlüme bir ferahlık gönder
Allah, kullarına doğru yolu bulması için Peygamberler, kitaplar
gönderdi. İnsanlar, imtihan üzere olduğundan bir takım
bela ve musibetlere de maruz kalmakta ve uğramış olduğu bela
ve musibetlere karşı gösterdiği tahammül, rıza ve sabrından
dolayı da” Allah sabredenlerle beraberdir” emri hükmünce;
Allah Teâlâ’nın rıza ve hoşnutluğunu kazanmış böylece de
yüceler yüceliğine erişmiş, derecesi âli olan kullar zümresine
dâhil olmuş olur.
Rabbim cümlemize de nasip ve müyesser eylesin inşallah.
Ey salik; Kaza, yani Allah Teâlâ’nın yaratacağı şeyler, iki kısımdır:
“Kaza-ı Muallak” bu, şarta bağlı olarak, yaratılacak şeyler
demektir ki. Bunların yaratılma şekli değişebilir veya hiç yaratılmaz.
“Kaza-ı Mübrem” şartsız muhakkak yaratılacak demek olup,
hiçbir suree değişmez mutlak suree yaratılır.
Şöyle ki; Kaf süresindeki. “Sözümüz değiştirilemez” ayet-i
kerimesi Kaza-ı Mübremi bildirmektedir.
Kaza-ı Muallak içinde, Cenabı Hak, Ra’d suresinde; “Allah
Teâlâ dilediğini siler. Dilediğini yazar” buyurmaktadır.
Herkes tahammül edemez bu acıya
Ağlaşır, sızlanır söyleşir dostuna
Bilemez kuluna, ne gelse, Hak’tan gelir
Ya Râb, gönlüme bir ferahlık gönder
Bela ve musibetleri üç grupta incelersek:
İnsan iradesinin söz konusu olmadığı bela ve musibetler
(doğal afetler gibi).
İnsan iradesinin kısmen söz konusu olduğu bela ve musibetler
(kısmen kabahatli olunan trafik kazaları gibi).
İnsan iradesinin söz konusu olduğu bela ve musibetler (alkollü
araç kullanarak sebebiyet verilen kazalar, dikkatsizlik ve
tedbirsizlik sonucu maruz kalınan hastalıklar gibi).
Bu sayılanların hepsi Allah’ın takdiri iledir. Mümine düşen
ise, kaderini bilmediğinden dolayı her çeşit belâ ve musibete
karşı tedbir almak, bunlara maruz kalınması durumunda ise
sabredip kadere inanarak teslimiyet göstermektir.
Bilmez ki, acılar, pişirir insanı
Elhâsıl bilinmez ki, Râbbin ihsanı
Takatsiz kalır da, susar lisanı
Ya Râb, gönlüme bir ferahlık gönder
Şunu unutmamak gerekir ki;
Allah sonsuz rahmet ve inayet sahibidir.
Dolayısıyla musibete maruz kalan bir kimseyi, sabretmesi
kaydıyla büyük mükâfatlara nail kılacaktır.
Ayrıca, Allah insanları imtihan eiği için, dilerse birtakım
belâ ve musibetler verebilir.
Tarih boyunca en büyük sıkıntılara Peygamberler ve Salih
insanlar maruz kalmıştır.
İnsanlar bu durumda kulluklarının gerektirdiği tutum içinde
olmalıdırlar.
Senden umut kesilmez, Rabbu’l-Âleminsin
Sen esirgersin, bağışlar, affedicisin
Sana sığınmış kullarına, sen çok yücesin
Ya Râb, gönlüme bir ferahlık gönder
Hayatın çeşitli saalarında insanların maruz kaldığı bela
ve musibetlerin altında, insan idrakinin kavramaktan âciz kaldığı
birçok hikmetler gizlidir.
Hakiki sebeplerin arkasında da rahmet, adalet ve inayet
gizlidir.
Bazı musibetler, kulların geçmişteki hatalarının neticesidir.
Bu musibetler tamamen insanların ihmallerinden, hata ve
kusurlarından doğmaktadır.
Gerekli tedbirleri almayan insanın hastalanması, tartıda hile
yapan bir toplumun kuraklık ile cezalandırılması gibi.
Fakir kulun daralmıştır, ellerim havada
Gönlüm dardadır, gözüm yollarda
Çaresizce bakarım sağıma, soluma
Ya Râb, gönlüme bir ferahlık gönder.
Cenabı Hak, “Sizin için hayırlı olduğu hâlde bir şeyi sevmemeniz
mümkündür. Sizin için kötü olduğu hâlde bir şeyi sevmeniz
de mümkündür.
Allah bilir, hâlbuki siz bilmezsiniz.” buyurmuştur. (Bakara, 216)
“İnsanların bizzat kendi işledikleri günahlar yüzünden karada
ve denizde fesat meydana geldi. Allah işledikleri günahların
bir kısmının cezasını dünyada onlara taırır ki, belki tuttukları
kötü yoldan dönerler.” (Rum, 41)
Ne gelirse başımıza, Hak’tandır.
Geliş sebebi ise, Hak’tan ayrılmaktır.
“Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz günahlar
yüzündendir. Bununla beraber, Allah çoğunu da affeder.”
(Şura: 30)
Bu dünya bir imtihan yeridir. İmtihanın bir ciheti de insanların ilahî takdire rıza ve teslimiyet derecelerinin ölçülmesidir.
Bu ise ancak bela ve musibetlerle olabilir.
Cenabı Hak Teâlâ; Kudsi Hadisinde “Ben, bir Allah’ım ki,
benden başka ibadete müstahak kimse yoktur. Muhammed
(sav.) benim Resul’ümdür.
Bir kimse benim verdiğim hükümlere razı olur, belalarıma
sabreder ve nimetlerime şükrederse onu “Sıddıklar” defterine
yazarım.Cenabı Hak Teâlâ; Kudsi Hadisinde “Ben, bir Allah’ım ki,
benden başka ibadete müstahak kimse yoktur. Muhammed
(sav.) benim Resul’ümdür.
Bir kimse benim verdiğim hükümlere razı olur, belalarıma
sabreder ve nimetlerime şükrederse onu “Sıddıklar” defterine
yazarım.
Kıyamet günü Sıddıklarla haşr ederim. Ve bir kimse, benim
verdiğim hükümleri beğenmez, belalarıma sabretmez ve nimetlerime
de şükretmezse.
Benim kapımdan başka kapı arasın!” buyurmuştur. (Müzekkin
Nüfus)
Yaram var, havanlar dövemez, merhem
Yüküm var, bulamaz pazarlar, dirhem
Ne çıkar, bir yola düşmemiş, gölgem
Yollar ki, Allaha çıkar, bendedir.”
Musibetler, günahkâr bir müminin günahlarına kefaret olur.
Halis kullarının da makamlarını yükseltir.
“Mümine gelen her musibetle, haa ayağına bir dikenin batmasıyla
da Allah onun hatalarını döker.”
Bir diken batmasının dahi, müminlerin günahlarından bir
kısmını döktüğü dikkate alındığında, diğer hastalık ve musibetlerin
ne kadar azim, rahmet ve inayetlere vesile olacağı elbette daha iyi anlaşılır.
Büyüklerimiz öyle buyurdular ki, Ehli Sünnet ve’l-cemaat,
her hayır ve şerrin Allah’ın kaza ve kaderi ile meydana geldiğine,
Allah’ın dilediği her şeyi yaptığına kesin olarak inanırlar.
Her şey O’nun iradesi iledir. Hiçbir şey O’nun dilemesi ve tedbiri dışına çıkamaz, olmuş ve olacak her şeyi ezelden beri
bilir.
Ezeli ilminin hikmetine uygun olarak meydana gelecek bütün
kâinat için miktarlar tayin etmiş, kullarının hallerini, rızıklarını,
ecellerini, amellerini ve daha başka diğer hallerini bilmiştir.
Ebede kadar meydana gelecek olan her şeye dair, Allah’ın
ezeli bilgisi ile kalemin bunları yazdığına inanmaktır.
Yüce Rabbimiz, ‘’Çünkü biz her şeyi bir takdir ile yaraık.’’
(Kamer- 49) buyurmaktadır.
KADER: Allah’ın olacak her şeyin ne zaman ve ne şekilde
olacağını, ilmi ezelisi ile bilmesi, tespit ve tayin etmesidir.
KAZA: Ezelde takdir edilen şeylerin zamanı gelince, Allah
tarafından meydana getirilmesi.
“İnsanlardan kadere iman etmeleri istenmiş, bunun içeriği
ise gizlenmiştir.” Bizden kadere iman etmemiz istenmiştir. Ancak
bunun mahiyeti gizli tutulmuştur. Kulların yapması gereken
ise; kendilerine verilen irade-i cüz’iyye ile hayrı ve şerri ayırt
edip, Mevla’nın emirlerine itaat etmektir. (sav) Tirmizi
Kaderi anlamanın yolu
Büyüklerimiz, Allah Teâlâ onlardan razı olsun. Kader meselesini
anlamanın yolunun. Kadere imanın ancak, dört husus
ile tamam olduğunu beyan eylemişler.
- İlim;
Yüce Allah’ın olmuş ve olacak, olmamış şeyler eğer olacak
olsa nasıl olacaklarını, geneliyle ve bütün incelikleriyle bildiğine
iman etmektir.
Kulların neler yapacaklarını, onları yaratmadan önce bildiği
gibi, onların rızıklarının, ecellerinin, amellerinin, hareket yada hareketsizliklerinin inceliklerini de bilendir. Onlardan kimin - mutlu, kimin bedbaht olduğunu da bilendir.
- Yüce Allah: ‘’Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir.’’(Tevbe, 115)
- buyurmaktadır.
- Yazmak;
Yüce Allah’ın, mahlûkatın kaderi ile ilgili olarak ezelden
bildiğini Levh-i Mahfuz’da yazmış olduğuna iman etmektir.
Levh-i Mahfuz ise hiçbir şeyin eksik bırakılmaksızın, tamamıyla
yazıldığı kitaptır.
Meydana gelmiş, gelecek ve kıyamet gününe kadar olacak
her şey yüce Allah nezdinde Kur’an’da yazılmıştır.
‘’Biz her şeyi İmam-ı Mübin’de (önder kitapta) tespit etmişizdir.
(Yasin, 12)
Peygamber Efendimiz (sav)’de şöyle buyurmuştur: ‘’Allah’ın
ilk yaraığı şey kalemdir. Ona yaz diye buyurdu, ne yazayım?
Diye sorunca, kaderi yaz, olanı ve ebediyete kadar olacak olanı
yaz diye emir buyurdu.’’(sav) (Tirmizi)
- İrade ve Meşîet (Dilemek);
Yani bu kâinaa meydana gelen her bir şey rahmet ve hikmet
özellikleri ile Allah’ın irade ve dilemesi ile meydana gelir.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ‘’Âlemlerin Rabbi
olan Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz.’’(Tekvir- 29)
- Yaratmak;
Yüce Allah’ın her şeyin yaratıcısı olduğuna inanmaktır.
O’ndan başka bir yaratıcı, O’nun dışında bir Rab yoktur.
Onun dışında her ne varsa O, yaratılmıştır.
‘’Allah Her şeyi yaratıp onu inceden inceye takdir ve tayin
etmiştir.” (Furkan- 2)
Böylelikle kader ve kaza’ya iman etmemiz istenmiştir.
Yüce Mevla’mız, tüm olacakları ezeli ilmi ile bilmiştir. Bu
kaderdir.
Sonra bu yazılanlar sırası geldikçe olmaktadır. Bu da kazadır.
Kaza ve kadere iman eden kulların bazı düşüncelerden arınması
gerekiyor.
Büyüklerimiz devamla buyurmuşlardır ki;
Bazı insanlar kaderimde var diyerek günah işlemektedirler.
Bu sapıklıktır.
Kader olacak olanların yazılmasıdır. Seni bu fiili işlemeye
zorlayan kader midir? Niçin kaderimde var deyip bir ateşe atlamaz
veya ellerini ateşe sokmazsın.
Ezel arşivinden, kader silinmez
Haktan ne gelirse, karşı gelinmez
Her şer de hayır vardır. Kulca bilinmez
Bizden kadere iman etmemiz istenmiştir. Ancak, bunun sırrı,
Allah’ın İlmindedir, Sadece kendilerine “İlmi Ledün” “Rasih
‘un İlmi” verilenler müstesna, gizli tutulmuştur.
Kulların yapması gereken ise; kendilerine verilen irade-i
cüziye ile hayrı ve şerri ayırt edip, Mevla’nın emirlerine itaat
etmektir.
Kadere iman etmenin birçok faydası vardır. Çünkü kulların
ecelleri, rızıkları kader çerçevesinde tespit ve tayin edilmiştir.
Kadere inanan bir insan ölüm zamanın takdir edildiğini ancak
bu emri ilahinin ne zaman vuku bulacağını bilemez.
Böylelikle her an, her zaman kendisini güzel bir halde bulundurmaya
çalışır ki, ölüm onu bu güzel hali ile yakalasın.
‘’Kadere küstüm’’, ‘’kader beni bu hale getirdi’’ vs. gibi sözler
çok tehlikelidir. Çünkü kader onu o hale getirmemiş, onun
o hale geleceğini yazmıştır.
Diğer taraftan rızık endişesi ile saçların ağarmasının kadere
iman ile önüne geçilir.
Çünkü kadere iman eden bir kimse helal çerçevede çalıştığı
müddetçe, Rabbinin tayin edilmiş rızkının onu bulacağını bilir
ve bu konuda endişe taşımaz.
Kaderde ne ise odur, etme merak
Uyma kendi nefsine, Hakkın emrine bak
Altından ağacın olsa, zümrütten yaprak
Akıbet gözünü doyurur, bir avuç toprak.
Tevekkül, sebebe yapışmayıp, tembel oturmak değildir.
Çünkü böyle olmak, Allah Teâlâ’ya karşı edepsizlik olur.
Müslümanın meşru olan bir sebebe yapışması lazımdır.
Sebebe yapıştıktan ve çalışmaya başladıktan sonra tevekkül
edilir.
Yani istenilen şey, bunun hasıl olmasına sebep olan şeyden
beklenilmez.
Çünkü Allah Teâlâ sebebi, istenilen şeye kavuşmak için, bir
kapı gibi yaratmıştır.
Bir şeyin hasıl olmasına sebep olan işi yapmayıp da sebepsiz
olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını
istemeğe benzer ki, edepsizlik olur.
Hacet Kapısı ve Derviş
Allah Teâlâ ihtiyaçlarımıza kavuşmak için ihtiyaç kapısını
yaratmış ve açık bırakmıştır.
Gücüyle aslan gibi olan, başkasından yiyecek bekler mi?
Haydi kalk!
Kolları sıva. Çalış ve rızkını kazan. Hem kendin ye hem
muhtaçlara yedir.
“Helal peşinden koşmak cihaır.” (Hz. Muhammed sav),
Müsned
Elbee ki, Rızkımızı helal yollardan aramak üzerimize farzdır.
Rabbim bizleri, “Kaza ve Kadere teslim olmuş, bela ve musibetler
anında itirazsız, gönderene tabi olup, sabır ve metanetli
olan kullarından eylesin İnşallah.
Dört kitaptan dört nükte
Allah Teâlâ’nın dört kitabından, şu dört söz seçilmiştir.
Tevrat’ta, Kanaat eden doydu.
İncil’de, Uzlet eden (insanlardan ayrı yaşayan) kurtuldu.
Zebur’da, Susan, az konuşan kurtuldu.
Kur’an-ı Kerim’de de Alla hu Teâlâ’ya tevekkül edene Allah
Kafidir buyuruldu. (Ebu Said-i Ebu’l- hayr) (ra)
Son olarak şunu da ifade edelim ki: Her musibetin altında,
Allah Teâlâ’nın inayetinin çok tatlı meyveleri bulunmaktadır.
Bu sebeple bizler musibetlere karşı sabır ve şükürle mukabele
etmek, acizliğimizi ve zayıflığımızı düşünerek dergâh-ı
İlahi’ye ye iltica etmek ile mükellefiz.
Musibetleri rıza ile karşılamak, Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmanın
en önemli vesilesidir.
Bir kul o rızaya nail olma şerefine ererse, çektiği bütün meşakkatler
ve uğradığı bütün musibetler hiç hükmünde kalır.

