Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Allah “yolunda iken” bizleri korusun ve muhafaza eylesin. Amin.
Kur’an, şiir sanatının zirveye ulaştığı bir dönemde nazil olmaya başladı. İlahi kelamın büyüleyici güzelliği karşısında şaşkınlığa uğrayan müşrikler, hemen Hz. Peygamber’i cinlerle ilişkili bir şair olarak değerlendirme yoluna gittiler. Daha sonra da müşrik şairlerin Hz. Muhammed’e (sav) yönelik saldırıları başladı. Bu iki önemli nedenle şiir ve şairler Kur’an’ın konuları arasına girdi.
Hadislerde İslâm’a saldıran şairlerle şiirleri yerilmiş, kötülenmiş; Müslüman şairlerin bunlara karşılık vermeleri teşvik edilmiştir. Örneğin kendisini hicveden şiirler okuyan birisini görünce Peygamberimiz (sav). “Birinizin içinin irinle dolması, şiirle dolmasından daha iyidir” buyurmuştur.
Buna karşılık Ka’b bin Mâlik’i, “Onları hicvet” çünkü, nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, senin şiirin onlar için oktan daha etkili ve yaralayıcı olacaktır”; Hassan bin Sabit’e de, “Onlarla atış, Cebrail seninledir” diyerek teşvik etmiştir.
Hz. Peygamber (sav) bu çerçevede şiiri bir savaş aracı olarak değerlendirir: “Mümin kılıçla olduğu kadar dille de savaşır”. Buyurmuşlardır.
Ashabının da Hz. Peygamber (sav) gibi, genel anlamda şiire olumlu yaklaştığı, hatta büyük önem verdiği bilinmektedir. Hz. Ali’den rivayet edilen şiirler bir divan oluşturacak toplama ulaşır.
Belleğinde yüzbinlerce beyti bulunduğu söylenen Hz. Ayşe (r.a) ise şiiri bir eğitim aracı olarak görür, “Çocuklarınıza şiir öğretiniz; dilleri tatlılaşır” tavsiyesinde bulunur.

